Markalaşma nasıl oluyor? Size bunu bir hikayeyle anlatmak istiyorum. Bu hikayede bir markanın doğuşuna şahit olacaksınız. Hem markalaşmayı öğrenecek hem de dijital dünyada var olmanın markalaşmada ne kadar önemli olduğunu kavrayacaksınız. Hadi başlayalım.
Yaş 27. Henüz yolun başında bir genç. Mehmet’in hayalleri var. Başarmak istiyor. Bu bir gençlik hevesi değil artık. Üniversitenin işletme bölümünden mezun olalı 5 yıl oldu. Kısa bir banka tecrübesi, ardından bir kaç irili ufaklı şirkette satış elemanı deneyiminden sonra kolları sıvamaya başlıyor. Kenarda çok fazla birikimi yok. Zaten Türkiye’de o yaşta kimin birikimi var ki. Aile esnaf. İstanbul’dan tekstil atölyelerinden, toptancılardan aldıkları giyim ürünlerini karı koca birlikte 20 metrekareyi geçmeyecek minik dükkanlarında satıyorlar. İşler zor. Hayat zaten hiç bir zaman kolay değil. Birde oğulları Mehmet çıktı karşılarına. Babasının defalarca gel dükkanda çalış dedikleri Mehmet karşılarına dikildi ve 20 yıllık esnaf babasına tekstil ürünleri satacağı bir dükkan açacağını söyledi.
Geleceğin İçin Vazgeçme
Ailenin cevabını tahmin etmeniz pek zor değil. Elbette hayır oldu. Çünkü babası bu işler için önce deneyim kazanmasını söyledi. Haksızda sayılmaz. Birbirlerine fikirlerini kabul ettirmeye çalışan bir aile. Mehmet, babasının geleneksel yöntemleriyle satış yapmak istemiyor. Dükkanda bütün gün dur ve müşteri bekle. Bu ona göre değil. Ama anne ve baba Mehmet’in şimdiye kadar hep birilerinin yanında tekstil ile alakalı olmayan sektörlerde çalıştığını belirtiyor. Onlara göre dükkanlarında birkaç sene deneyim kazanmak zorunda. Aksi taktirde kaosun içinde kaybolacağını düşünüyor. Mehmet ısrarcı davranmanın bir şeyleri değiştireceğini düşünmüyor ve dükkanda kolları sıvayıp çalışmaya başlıyor.
İlk Gün İlk Kavga
Her zaman 8.00’de Balıkesir’in Ayvalık ilçesindeki o minicik dükkanlarını açıp güne başlayan karı kocaya bu kez oğulları da eşlik ediyor. Mehmet’in üzerinde herhangi bir heyecan yok. Daha önce defalarca yardım etti ailesine. Burada büyüdü sayılır. Ama hep çıraktı. Babası sürekli dersleriyle ilgilenmesini söyledi. Bu sebeple bazı şeylerden uzak tuttu. İşin iç yüzünü bilmiyor yani. Faturalar, vergiler, kira, stopaj, bağkur primleri ve daha onlarca birbirinden farklı gider. Mehmet dükkanda genelde bilgisayar başında oturuyor. Boş kaldıkça okuyor öğreniyor ve aklına bir fikir geliyor.
“Baba burası ne şirketi?”
“Şahıs. Benim adıma.”
“Peki markamız ne?”
“Oğlum 20 yıldır aynı tabela görmüyor musun? Mehmet Giyim işte”
“Hayır marka ismimizde bu mu yani? Böyle mi tescilli markamızın ismi. Halbuki soy ismimiz daha güzel.”
“Mehmet ben ne demek istediğini pek anlamadım. 20 yıldır buradayım. Markamızda Mehmet Giyim.”
Mehmet anne ve babasının ne demek istediğini anlamadığını biraz geç anlıyor ve başlıyor tane tane anlatmaya. Markalaşmanın ne kadar önemli olduğunu, isimlerini tescil ettirmeleri gerektiğini. Aksi taktirde başkaları tarafından kullanılabileceğini. Belki de başkasının ismini kullandıklarını. Baba iyice sinirleniyor. Yirmi yıldır orada olduklarından giriyor kim kullanacakmış benim markamı kısmından çıkıyor. Üstüne birde Mehmet bu iş için azda olsa para lazım olduğunu belirtince işler çığırından çıkıyor. Annenin araya girmesiyle ortalık biraz yumuşasa da Mehmet inat ediyor.
Kendinden Eminsen Bunu Kanıtla
Araştırmalara başlıyor. Günler ayları kovalarken isimlerinin daha önce yaptıkları işten tescillenmediğini öğreniyor. Annesinin el altından desteklemesiyle online olarak bir patent firması aracılığıyla annesinin adına marka tescil başvurusunu yapıyor. Günler ayları kovalıyor. Mehmet her geçen gün bir şeyler öğrenmeye devam ediyor. Babasıyla bir problemi kalmamış. Ona hak veriyor. Ondan öğreneceği çok şey olduğuna inanıyor ve işin peşini bırakmıyor.
Dokuz ay sonunda başvurdukları markanın tescil belgesi çıkıyor. Şimdi baba her şeyi öğrenecek. Annesiyle birlikte karşılarına geçip sakin bir dille açıklamaya başlayınca baba kızmıyor ve her şey kabul ediyor. Annenin payı elbette çok büyük. Sakinleştirici etkisi yadsınamaz. Mehmet marka tescil belgesini çerçeveletip dükkanın girişine asıyor. Gelen geçen sürekli soruyor ve hiç üşenmeden hepsine tek tek anlatıyor. Bir gün yan komşusundan bir merdiven alıp tabelanın sağ üstüne yuvarlak bir ® işareti çiziyor.
“Oğlum bu ne?”
“Bu tescilli bir marka olduğumuzu gösteren işaret.”
“Belge yetmiyor mu oğlum. İçeride duruyor.”
“Baba o yarın öbür gün birisi markamızı kullanırsa işe yarayacak. Ama bu insanların gördüğünde marka olduğumuzu anlamalarını sağlayacak.”
Babanın pek inanası gelmese de her şeye göz yumuyor. Tabi birazda özlem var. Çocuklarının dükkanda doğru yada yanlış kendi işleriyle ilgileniyor olması hoşlarına gidiyor.
Mehmet durmuyor. Sosyal medyada reklamını yapmaya başlıyor. Bir reklam ajansıyla anlaşarak web sitesini meydana getiriyor. Pazaryerlerine marka tescil belgesini yükleyerek orada da aynı isimle dükkan açıyor.
Zamanla dükkanı giren müşterilerin sayısında gözle görülür derecede artış olmaya başlıyor. Çevre ilçelerden dükkana alışveriş yapmaya gelen küçük gruplar, Midilli’den turistler. Baba özellikle kendilerini nereden duyduklarını soruyor. Cevaplar hep aynı.
“Markanız internette çıkıyor.”
“Sitenizden adrese ulaştım.”
“Ürünlerinizin resimleri ilgimi çekti.”
“Ayrıca markanızın hikayesi var.”
Baba duygulanıp Mehmet’i yanına çağırıyor ve ona artık yaptıklarını ona da öğretmesi gerektiğinden bahsediyor.
Mehmet hiç yılmadan anne ve babasına markalaşmanın öneminden, sosyal medyanın ve dijital dünyanın gücünden bahsediyor. Yakında dijital pazaryerlerinde açtığı aynı isimle dükkanında çok iş yapacağını belirtiyor.
Çok Yakında Bir Marka Doğuyor / Bölüm:2 / Dijital Dünya
Bu hikayedeki olaylar, kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür.